• Aziz Mahmut Hüdayi Mah. Gülfem Sk. No 22 Üsküdar / İSTANBUL
  • (0216) 532 00 42
  • [email protected]

Bagamoyo Afrika

 Bir haftalık Afrika seyahatimizi dün tamamladık ve memlekete döndük.

 
Afrika günümüzün hoyratlığı, aymazlığı ve aldırmazlığına karşı hem bir tehdit hem de siper... Gitmeden, görmeden, hissetmeden "neden Afrika" sorusunun cevabını bulmak zor. Gittikten, gördükten ve hissettikten sonra da orası adına bir şeyler yapmamak zor. Duası, niyeti ve seyri hayırlı her seyahat hayatınızı bir daha aynı olmayacak şekilde değiştirir. Seyahatta tekamüle ilişkin bir sır vardır çünkü. Bu Afrika söz konusu olunca daha da böyledir, çünkü oraya seyahat tam anlamı ile insanlığının kalbinin karasına seyahattir.
 
THY ile ilk durağımız, dilimizde "Allah darüsselama çağırıyor" ayeti Tanzanya`nın en büyük şehri Darüsselam`dı. Biletlerimiz okeylendiği halde uçakta yer bulmakta sıkıntı yaşadık. Uçaklar o kadar dolu gidiyor yani... Saatler, uçulacak yerler ve hizmet THY`yi küresel uçak trafiğinde cazip bir noktaya taşımış. Yanlış bilmiyorsam şu an dünyanın en çok noktaya uçan havayolu şirketi THY...
 
Darüsselam uçağında dört kişilik kafilemize üç yer bulununca, ben ve Şadi Darüsselam`a, Süleyman ve Ali Ramazan Nairobi`ye olmak üzere ikiye bölünmek zorunda kaldık. Biz gece üç gibi indik, onlar ise bize sabah dokuz gibi katıldılar.
 
Tanzanya`da Hüdayi bir-birbuçuk senede bayağı güzel işlere imza atmış. Sorumlu Aşır Karabacak, Söz Ola`da beraber çalıştığımız bir kardeşti. Bize gayet güzel bir program yapmış, memnun kaldık; eksik olmasın.
 
Amacımız öncelikle oraya hizmet için giden on üniversiteli gönüllüyü, GENÇ yiğitlerimizi görmekti. Kardeşlerimizi çok morali yerinde, hevesli, heyecanlı ve dinamik görmek bizleri etkiledi. Ortama hemen ayak uydurmuşlar. Gelir gelmez, oradaki kardeşler ellerine hangi gün neyi yapacaklarına dair bir program tutuşturmuşlar. İlk günler belli başlı medya kuruluşlarını ziyaret etmişler, sonra erzak ve kumanya dağıtımı için özerk bir ada devleti olan Zanzibar`a geçtiler.
 
Tanzanya yemyeşil bir yer ama ilginçtir su yok. Şu aralar orasının kışı ama sıcaklık 25 dereceden aşağı pek düşmüyor. Afrika`nın en derin gölü, en büyük gölü ve en yüksek dağı burada.
 
Darüsselam, 3-4 milyonluk bir şehir. Ana yollar dışında düzgün yola rastlamak kolay değil. Aşır`in ifadesi ile burasının üç problemi var: "Yol, su ve elektrik..." :)
 
İnsanları sıcak ve ilgili. Önce Almanlar, sonra İngilizlerin sömürgesi olmuşlar. Bir ara komünizm macerası da yaşamışlar. Şu günlerde barış içerisinde ekonomik bir gelişme tutturmuşlar, umarız devam eder.
 
Hüdayi`nin Tanzanya`da bir gençlik merkezi ve öğretmen okulu var. Osman Nuri Topbaş Hocamızın onlarca kitabı çevrilmiş ve yüzbinlerce adet dağıtılmış. Gençlik merkezinde GENÇ`in Swahili dilinde web sitesini yönetecek Abdi kardeşimiz bulunuyor. Üç gün beylere, üç gün de hanımlara çeşitli ücretsiz kursların verildiği merkez, ana noktalara uzak olmasına rağmen belirli bir ilgi düzeyini tutturmayı başarmış.
 
 
 
Öğretmen okulu ilkokullara öğretmen yetiştiriyor. Çok stratejik bir hizmet. Geçen sene muadil okullar içerisinde birinci olmuşlar. Zamanla orası daha da iyi olacak, bu kesin.
 
Öğretmenine sahip olduğunuz bir sistemin sahibi sizsiniz aslında.
 
Safine isimli öğretmen okulunda öğretmenlerle bir hasbihalimiz oldu. Ben, "Rasulullah`ın kervanında bütün yükleri yüklenen Hz. Sefine gibi burası da Tanzanya`nın yükünü yüklenecek inşaallah" dedim, Şadi sosyal medyanın bilinçli kullanımından bahsetti, Süleyman ise "renklerimiz farklı olabilir ama kalbimiz aynıdır" mesajını iletti.
 
 
 
Akşam, Hüdayi`nin partner kuruluşunun yöneticileri ile buluştuk. Buluşmada genç bir avukat "Bize bir şeyler söylüyorsunuz ama Taksim olayları nedeni ile sizin oralar ve Mısır karıştı. Niye böyle oldunuz?" mealli bir soru sordu. "Siz, dedim, çocukluktan çıktınız, daha önünüzde uzun bir gençlik var, biz ise yetişkinliğe adım attık. Her devrenin kendine ait problemleri var. Mekke`nin müşrikleri vardı ama Medine`de de münafıklar çıktı. Dolayısıyla her zamana ait bir sıkıntı olur. Her tarafta bir uyanış var. Bu devam edecek."
 
Tanzanya`da ziyaret ettiğimiz bir yetimhane beni çok etkiledi. Ellerime sarılan, yüzünü, gözünü süren, bana dokunmak için yarışan o çocukları unutamayacağım. Mekki ayetlerdeki miskini doyurmak, yetimi gözetmek şeklindeki vurgular ne kadar önemli ve ne kadar oraya cuk oturuyor, bunu Afrika`yı gören bilir. Bana öyle geliyor ki "zamanı insanlar arasında dönderir dururuz" ifadesi sadece tarihin tekerrür etmesine ilişkin değil. Zaman, mevcut içinde de dönüyor, duruyor. İşte Afrika, Kur`an`ın Mekki ayetlerinin en çok tecelli ettiği yer. Sahabe olmak artık mümkün değil, ama Afrika hizmetlisi olmak o tadı tatmak demek...
 
 
 
Uganda`ya, Uganda Hava Yolları`na ait bir uçakla geçtik. Entebbe, İdi Amin`le özdeşleşmiş bir yer. Müslüman bir diktatör olan Amin, Uganda`dan Hintlileri ve Yahudileri kovmuş, İsrail karşıtı bir politika ile ABD ile İngiltere`yi karşısına almış. 1976`daki Entebbe Operasyonu ile prestiji zedelenmiş, sonrasında ülkeden ayrılmak zorunda kalmış.
 
 
 
Uganda Afrika`nın incisi diye anılıyor. En büyük şehri Kampala tepeler üzerine kurulmuş. Burası da yemyeşil. Ama su yok, elektrik kısıtlı, yollar bakımsız. Halk sakin, kendi işinde gücünde. Gamsızlar bile denebilir. Günlük nevalesini bulanın yarın derdi yok neredeyse. Oraları gördükten sonra medenilik arttıkça kaygı düzeyi artıyor diye düşündüm. İyi mi kötü mü tartışılır tabii... :)
 
Hüdayi`nin Uganda`da bir gençlik merkezi bulunuyor. Sorumlu Hüseyin Belet, sevdiğimiz gayretli bir kardeşimiz. Heyecanlı, yerinde duramayan bir yapısı var. Güzel işler yapmamıza vesile oldu, teşekkür ederiz.
 
Hüseyin, yurt belletmenliğinden geldiği için kimi nasıl iyi ve güzele sevk edeceğini iyi biliyor. Bizim kardeşlerle güzel bir uyum yakalamış. Her saatleri, günleri dolu dolu geçiyor. Biz oraya vardığımızda 1,5 tonluk şeker çuvallarının paketlemesi devam ediyordu. Yakın miktarlarda pirinç, yağ ve sabun ise geride bekliyordu.
 
 
 
Hüdayi orada ideal bir NGO hizmeti yapıyor. Onlarca kuyu açılmış, binlerce kişiye dini sorulmaksızın erzak dağıtılıyor. Kitap hizmeti hakeza. Okulllara yüzbinlerce kitap ulaştırılmış. İslami okullara her türlü destek veriliyor. Merkezler tefriş ediliyor, öğrenci okutuluyor. Hasılı kelam bir bereketli hizmet ki her dakikasında bir hayra, güzelliğe vesile ediyor insanı. Bu bereketi görünce burada geçirdiğimiz boş zamanların hesabını nasıl vereceğimizi bilemedim.
 
 
 
İlk gün teravihi Kaddafi`nin yaptırdığı devasa camide kıldık. Daha doğrusu takriben yarım saat süren ve en az yirmi sayfanın okunduğu dört rekat kılabildik. Kaddafi`nin Uganda`daki imajı müthiş. "Siz kızıyordunuz ona ama biz gıyabi cenaze namazı kıldık burada" dedi Hüseyin. Kaddafi, Afrika`nın belli yerlerine bu şekilde 20 civarında cami yaptırmış, İslami çalışmaları desteklemiş, merkezler açtırmış, hasılı bayağı hizmet etmiş. Her şey buradan göründüğü gibi değil yani...
 
 
 
Ertesi gün İslami bir ilkokulun Kur`an yarışmasına katıldık. Biz geldik diye herkes ayağa kalktı, program o zaman başladı. Hüdayi`nin yardımları bu tür kurumlar için hayat öpücüğü anlamına geliyor. Orada küçük kız çocukları kalkıp "Qur`an is the answer" şeklinde şiirler okudular. Bir müddet sonra ayrılmak istedik, nezaketen bize de söz verdiler. Geneli İngilizce bilmeyen yerel bir topluluğa Turkish İngilizcemle bir şeyler söyledim. "Uganda Afrika`nın, bu çocuklar da Uganda`nın incisi" dedim mesela. "Kur`an cevaptır, amenna, ama doğru soruları bilmiyoruz. İnsanlık yanlış sorularla çıkış aradığı için bocalıyor. Muhtaç olduğumuz soruları bulursak Kur`an cevaptır" dedim sonra.
 
 
 
Geceyi Kampala`ya 60 km. mesafedeki bir köyde geçirdik. İftardan üç-dört saat önce vardığımız için çocuklarla oyun oynadık. Bizim GENÇ yiğitler daha önce buraya gelmişler. Çocukların onları bir karşılayışı vardı ki görmelisiniz. 60 kişi ile çift kale maç nasıl yapılır, onu da yaşadık bu arada... Hüdayi köye su kuyusu açmış, güneş panelleri yerleştirip cami ve kursa elektrik getirmiş. Orada Şazeli bir şeyhin riyasetinde yürüyen Kur`an Kursu`na düzenli yardım yapıyor. O yüzden köyde itibarımız iyiydi.
 
 
 
İftarda ana yemeğimiz ananastı. Camide kaldık. Gece ise ekmek ve hurma ile sahur yaptık. Güzel bir tecrübeydi. Gecenin öyle saf bir temizliği var ki... Yıldızların görkemini elektrikle kirletiyoruz aslında.
 
Sabah namazdan sonra Şazeli şeyhin zikrine iştirak ettik. Beş yetişkin ve elliden fazla Kur`an talebesi, büyük bir halka yaptılar. Ortalarına da küçük bir halka olarak bizi aldılar. 1 saat süren dua yoğun o zikir meclisinde gözlerim açık, siyah tenlerdeki melahati seyrettim. Hiçbir şeyleri olmayan o insanların Allah deyişlerindeki sıcaklık ve hasbilik bütün ölçüleri alt üst edecek nitelikteydi. Kim mahrum, kim şanslı, Allah bilir.
 
 
 
Zikirden sonra bir kuyu açılışında bulunduk. Kuyu ne kadar yakınsa o kadar rahatlık demek. O yüzden herkes yakınına kuyu açtırmak için gayret ediyor.
 
Son iftarımızda Uganda`da davet merkezleri olan İdris Hoca ile tanıştık. Ne yaparsın diye sorduğumuzda "işim dava" diyen bir fedakar insan. 9 dil biliyor, İncil`e hakim. Aslında çiftçi, ama ayda ortalama 500 kişinin hidayetine vesile olan bir mücahid. Yanlış değil evet, 500 kişi... Bu hidayetleri kalıcı hale getirmek için eğitim de veriyorlar. Kendisi ile GENÇ için röportaj yapmak üzere anlaştık.
 
Dönüşümüz yine THY ile oldu. Bekleme salonunda en az beş misyoner grubu vardı. Kimi İncil okuyor, kimi elinde laptopu işine devam ediyor, kimi sohbet ediyor. Ellerinde projeleri ile Afrika`nın altını üstüne getiren insanlar bunlar... Ali Ramazan`a "Gün gelecek biz de böyle olacağız. Bu salonları proje ve dava gezilerimizle dolduracağız inşaaallah" dedim. Dua niyetine geçmiştir diye ümit ediyorum. Bize ne kolay ki ama O`na ne zor ki...
 
Afrika bir fedakarlık iklimi. Birisi sahabe zamanını görmek isteyen Afrika`ya gitsin demişti. Cidden doğru. Gidenler sahabeye layık işler çıkartıyorlar. Yüz çevirenlerin de muadili bugünküler değil şüphesiz: Ebu Cehiller, Ebu Lehebler belki... Allah imtihan etmesin.
 
Hem Aşır hem Hüseyin, aileleri ile oraya gitmiş fedakar kardeşlerimiz. Hüseyin`in kayınpederi de yanında, ailesi ile birlikte evini kapatmış gelmiş. Tanzanya`da Aşır`in yardımcısı Ahmet, okulun başındaki Mustafa da aileleri ile çıkıp gitmiş kardeşler... Kendilerini hizmete vakfetmişler, işini içinde fani olmuşlar, her anları bereket ve sekinetle bezenmiş tatlı bir telaşla koşturuyorlar. O kadar işlerinin arasında bizimle de kaşları eğilmeden meşgul oldular. Allah cümlesinden razı olsun.
 
Tanzanya`da, Darüsselam`da köle ticaretinin yapıldığı bir limanın adı Bagamoyo. Svahilice bu kelime "yüreğimi buraya bıraktım" anlamına geliyor. Bizim de yüreğimiz orada kaldı. Öyle de olmalı, çünkü insanlığın yüreği burada atıyor.
 
Çin burayı istila etmiş. ABD`nin etekleri tutuşmuş, yeni bir hamleye girişmiş. Vatikan ve ABD`li Protestanlar sadece dini saiklerle değil yeni bir hayat teklifi ile kıtanın her karışını turluyorlar. Ya biz?
 
Afrika hayatın tadının, anlamının ve sükunetinin yaşandığı yer. İnsanı geri kalmış, arazisi işlenmeyi bekliyor, şartları zor; ama her zorlukla beraber bir değil iki kolaylık var ya, burası da o kolaylıkların elle tutulduğu, gözle görüldüğü, yürekle hissedildiği bir yer... Oraya hayat götürmek kastı ile gidenler hem bu hayatın tadını hem de ebedi hayatı bulacaklar, bunda şüphe yok.
 
Bagamoyo Afrika...